13 Temmuz 2010 Salı

|Alıntı|

Sevgili Kayıplarım,

İstanbul’un Zeynep Kamil Hastanesi’nde hayata gözlerimi açtığımda başımda babam ve annem merakla beni inceliyorlardı diye tahmin ediyorum. Babam Dünya’nın en garip iş grubu olan serbest meslekle uğraşıyor, annemse bankacılık yapıyordu. Büyüdüler. Beni de aralarında ki çatışmalara göre büyüttüler.
Birisi tüccar diğeri mühendis olmam için bastırdı. Ama ben hiçbir şey olamadım. Yaşım şuan 24 ve ben sıkıntıdan evde “Anne komodini sağa alıp koltuğu sola alsak mı” gibi diyaloglarla hayatıma renk katıyorum. Hala babamdan aldığım harçlıkla gidip sosisliyle gazoz içerek kendimi havaya sokuyorum. Hala arkadaşlarım tarafından “Sevgi teyzeee Sadri biraaaz aşağı gelebilir mi?” şeklinde çağırılıyorum. Aileme adeta müptelayım. Ve annem hala “Al oğlum şapka tak başına güneş geçmesin…al tak asi olma” şeklinde cine5 şapkasını kafama zorla geçirttiriyo. Tabi bunlar hayatımı karartacak şeyler değil.
En büyük kaybımı aşktan yaşadım. Bugün tam 3 senelik ilişkim bitti. İyisiyle kötüsüyle kendi adıma büyük emeklerle büyüttüğüm bu aşk, bugün sonuna geldi. Buluşmadan önce sabah erkenden uyandım. Arkadaşlarımın “olum kestirme laan çook ii yaaa uzamış işte” ve “benim saçım düz olcak varya hiç kestirmem” diye çekiştirdikleri saçlarımı kestirmem gerektiğine karar verdim. Sevgilimin yanına bu şekilde gidemezdim. Erkenden kalkıp babamdan para istedim. Düştüm semtin yollarına. Çevredeki berberlerin çoğuna borcum olduğundan baya uzakta derinden bi berber buldum. Yaşlı ürkek elleri ve 22.5 miyop gibi duran gözlükleriyle arayıp da bulmak istemediğim bi berberdi. Ama çok vaktim yoktu. Koltuğa oturmamla kafama şaplaklar vurması, ensemi yalayacak kadar yakınlaşması bir oldu. Korkuyordum biran evvel bitmesini istiyordum. Ve dakikalar sonunda tas gibi kestirdiğim saçımla eve vardım. Vücudumun her yerine kolonyalar döktüm. Annemin bana en yakıştırdığı kıyafeti giydim. 3 kez üst üste dişimi fırçalayıp sevgilimin yanına gittim. Gider gitmez şoka girdim ama süper çağdaş rolü yaptım. Yanında bir adamla beni bekliyordu. Önce hemen sert giriş yapıp adamın gözünde süper ağır bir itibar bırakmak istedim “Meraba hocam” derken sesimi kalınlaştırdıkça kalınlaştırdım ve gün içinde ses desibelimi ayarlamakta çok zorlandım. Zaman zaman içime kaçtı zaman zaman gürledi. Karaktersiz bi görüntü çizmiştim. Bi yere oturduk ve adam başladı anlatmaya. Saatler geçiyor ve ben bu adama hayranlık duymaya başlıyordum. Benden 3 yaş büyük bu insana ince ince yavşamaya başlamıştım. Hayatım boyunca gerginlikler içinde geçen diyaloglarım bu sefer açılmıştı. Bir doğum günü partisinde aldığım hediyeyi vermekten ölesiye korkan çekinen içimden “Ulan en tırt hediye bizimki oldu. Nasıl yapsam acaba? Gidip öpüp mü versem?” Vermeden gitsem mi ufka doğru uzaklaşsam mı? diye sorulara boğulan birisiydim. Ama bu ismi Mert olan muhasebeci arkadaşa ölümüne ısınmıştım. Konu döndü dolandı evliliğe geldi. Ben delice evliliği savundum, düzenli hayatı övdüm. Mert çıkardı bana davetiyesini verdi. Hemen yavşadım “Bak kankuli bu konuda da hem fikiriz” diyip hızla açtım. Ve gördüğüm karşısında şok oldum. Davetiyede sevgilimin de ismi vardı. “Bu Aslı Anaokulu öğretmeni olan Aslı mı?” diye sordum. “Evet galk kız kaçalım galk” diyip kaçtılar. Kaçarken hesabı da ödeyip kaçmaları aslında benim neden o davetiyede olmadığımın en büyük göstergesiydi. Kayıplarım çok birikti anne, ben gidiyorum bu hayattan. Şapkamı verme orda güneşten daha beteri olacak…Elveda…

Egemen Merdan

1 yorum:

mine dedi ki...

YUH ! şaka gibi ...
ama madem saçlar gitmiş, zalak sevgili gitmiş
biryerlerden başlamak için tam zamanı demeli alıntının altına